Friday 20 May 2016

bir başka toplu taşıma hikayesi

Geçen gün trene bindiğimde genç bir kadın fosforlu pembe iplerle örgü örüyordu. Metro ortamının griliğinde yalım yalım parlayan o pembeliği fark etmemek mümkün değildi. Genç kadının da bu fark edilmişliğin farkında olmaması, sadece herkes kadar görünür olduğunu sanması imkansızdı. Hiç etrafına bakmadan, umursamazca örgüsüne devam ediyordu. 

Metronun öbür yanındaki boş bir koltuğa oturup göz ucuyla onu izlemeye başladım. Bazen insanlara uzun uzun bakmak isterim ama bakışlarımın farkına vardıkları anda gözlerimi kaçırırım. Kimseyi rahatsız etmek istemem, bir yandan bunun kabul edilemez, rahatsız edici bir şey sayılmasına hayıflanırım. Bu kadınsa insanlar bakışlarını kaçırmasınlar diye gözlerini örgüsünden ayırmıyor gibiydi, o yüzden rahat rahat izliyordum.

Bir sonraki durakta trene yaşlıca, enerjik mi enerjik bir kadın bindi. Biner binmez de örgü ören kadını fark etti, bana gülerek başıyla kadını işaret etti. Yanıma oturup kadının örgüsü hakkında yorumlar yaptı. “Ne kadar da parlak değil mi, anında insanın gözüne çarpıyor, güzel de örmüş, çok tatlı kız ya...” Gülümseyerek başımı öne eğip “evet” dedim. Gözlerimi kaçırdım hemen.

Günlerim insanları özlemekle geçer. İnsan göreyim, insanlar benimle konuşsun, herkes herkesi çok sevsin, bir anda karnaval olsun, sokakta dans etmeye başlayalım isterim. Sonra da tanımadığım biri bana dostça bir şeyler söylediğinde yabancı gibi utanır kaçarım. Manyak mıyım neyim?

3 comments:

  1. Bu konuda yalnız olduğunuzu zannetmeyin! Belki adı manyaklık değil de bunca kötülüğün arasında insanlara güven duymanın zorluğudur bunları hissettiren. Güvenememek insanlara... Acı kaybımız bu olsa gerek!

    ReplyDelete
  2. Pembe örgülü kadın anısı çok güzel, tutumlar, davranışlar ortak. içimiz sevgi pıtırcığı, dışımız kabuk.

    ReplyDelete