Wednesday 19 August 2009

keskin bitki kokularını seviyorum.

kekik. okaliptus. adaçayı. nane. çörekotu. maydonoz. fesleğen. papatya. limon. biber. salatalık.

Sunday 16 August 2009

Monday 15 June 2009

boğaziçi üniversitesi'nde

history of magic and witchcraft, queer performativity and visual culture, performance into everyday life gibi dersler açılır yaz okulunda.

Saturday 11 April 2009

Whan that Aprill, with his shoures soote//The droghte of March hath perced to the roote,,,

je voudrais m'en aller loin d'ici.


jösvizankoleğğğh
jösvi misantrop
jömannüi
jösvi fatige
jösvizamoğğöözzz
jemaloköğğ
jemalotet
jemalodo
jemalpağrtu
jattandgodo

Thursday 2 April 2009

A Dream within a Dream

Poe çevirdim ben. Daha biraz düzenlenmesi gerekiyor ama böyle de fena değil bence. Boşa gitmesin buraya da koyayım:

Düş İçinde Düş

Son bir buse başından
Tam senden ayrılmadan
Anladım ayan beyan
Haksız sayılmazdın sen
Günlerin bir düş derken
Umut uçup gitmişse
Bir gecede, bir günde
Bir anda, her nasılsa
Giden gelir mi daha?
Bu görüş, bu görünüş
Hep bir düş içinde düş.

Fırtınalı kıyıda
Uğultu kulağımda
Ve içinde avcumun
Tane tane altın kum
Az mı az, dökülmekte
Elimden derinlere
Ben ise ağlıyorum
Sıksam tutamaz mıyım?
Hiç mi olmaz kurtulan
O zalim dalgalardan?
Bu görüş, bu görünüş
Hep mi düş içinde düş?

-------------------------------------------------------------------------------
bu da orijinali:

A Dream Within A Dream

Take this kiss upon the brow!
And, in parting from you now,
Thus much let me avow-
You are not wrong, who deem
That my days have been a dream;
Yet if hope has flown away
In a night, or in a day,
In a vision, or in none,
Is it therefore the less gone?
All that we see or seem
Is but a dream within a dream.

I stand amid the roar
Of a surf-tormented shore,
And I hold within my hand
Grains of the golden sand-
How few! yet how they creep
Through my fingers to the deep,
While I weep- while I weep!
O God! can I not grasp
Them with a tighter clasp?
O God! can I not save
One from the pitiless wave?
Is all that we see or seem
But a dream within a dream?

Monday 23 March 2009

And the days are not full enough

And the days are not full enough

And the nights are not full enough

And life slips by like a field mouse

Not shaking the grass





Ezra Pound

Saturday 21 March 2009

the Piper at the Gates of Dawn

The Wind in the Willows diye bi kitap var ya...
hani Kenneth Graham...

şu yedinci bölüme bir bakın:

The Piper at the Gates of Dawn

Rat visits his old friend Otter and finds out that Otter's son is missing. It is not unusual for him to be lost but the situtation looks serious this time. Rat and Mole set out to find him on a boat at night. They hear a nice melody mixed with the whistling wind in the willows. They go to the place where the nice melody of flute is coming from. Actually god Pan is playing flute and helping them to find the missing child. When they find the little Otter, Pan removes their memories of this meeting "lest te awful remembrance should remain and grow, and overshadow mirth and pleasure".*

böyle psychedelic bir bölüm olabilir mi. nasıl bir zihinden çıkar böyle sarıp sarmalayıcı bir öykücük... hele de Kenneth amcamın hayatına bakıldığında daha da şaşılıyor.

Pink Floyd'un bu kitaba selam eden albümünü de unutmamak lazım.


düşünüyorum da, yalnız bunun için bile sevilebilir bu gezegen.

Sunday 15 March 2009

Ficus Benjamina


Ne çok benziyoruz birbirimize...

Sanki ikimiz de subtropikal iklimlere aitken bu enlemlere sıkışıp kalmışız.
Yılın yarısını yapay ısıtılan ortamlarda geçirmeye mahkummuşuz.
Saksımız dar geliyormuş.
Işık az geliyormuş.
Biraz canımızı sıksalar hemen yaprak döküyormuşuz,
ama çok geçmeden tazecik sürgünler salıyormuşuz yine.


Thursday 5 March 2009



Bu bebeleri dün kampüste çektim.
Persephone is back on earth.
Ne mutlu..

Sunday 15 February 2009

Yine rüya anlatıcam

Hiç aksiyon filmi falan izlemediğim halde son zamanlarda garip garip rüyalar görüyorum. Çoğunun da bir yerlerinde suyun içinde elektrik çarpıyor bana, bazılarında bu yüzden ölüyorum.

Bu seferki rüyamda bir grup arkadaş çok gizli bir görev için uzak bir ülkeye gitmişiz. Hepimiz VIP imişiz. Çalışıyoruz bir sürü, uğraşıyoruz, derken işler boka sarıyor. Garaj gibi bir yerde bir araştırma yaparken garajı su basıyor. Dizimize kadar su... Tam biz binip kaçacakken arabamıza bir yerlerden elektrik akımı veriliyor. Az ötedeki kamyonet tipli başka bir araca yöneliyoruz. Suda da elektrik var hafif, çarpıla çarpıla zorla kaçıyoruz oradan. Biz çıkmayı başarınca bina alev alıyor. Böylece bütün proje mahvolmuş oluyor. O ülkede kalsak bizi öldürürlermiş, kendi ülkemize dönersek de tutuklanırmışız. Biz de hapse girmek üzere ülkemize doğru yola çıkıyoruz. Çok manzaralı yollardan geçiyoruz. Ağaçlıklar falan... "Önümüzdeki on yıl ne yapacağımız belli oldu ha dostum?" gibi saçma sapan şeyler söylüyoruz birbirimize. Sınırı geçince hepimiz yere oturup, bacaklarımızı V şeklinde açıp ellerimizle ayaklarımızı tutarak bekliyoruz. Öyle beklemek gerekiyormuş.bunun gibi bişi, ama kafa ortada olcak

Bizi almaya istihbarat ekipleri geliyor. Siyah camlı arabalar... Bir kadın ayak bileğime koskocaman bir şırıngayla bir şeyler enjekte ediyor. O ara uyanıyorum. Oha rüya olduğu halde hala sanki acısını hissediyorum falan diyorum kendi kendime. Ciddi ciddi iğne yemişim acısı var ayağımda. Bileğimi ovuşturuyorum. Geri uyuyunca rüya kaldığı yerden devam ediyor. Lüks kutularda büyük beyaz sabunlar getirmişler, bize o sabunlardan veriyorlar hapiste kullanmamız için. Ama önce o sabunu "çin yağı" mı ne dedikleri bir şeylere bandırıyormuşuz. Çin yağı da beyaz porselen tabakta ev salçası görünümünde. Ahhahhahha. İyiymiş ha, diyorum kendi kendime. Hazır macera falan bissürü koşturdum vücudum taş gibi oldu, devam edicem. Hapisteyken vücudumu süper esneticem, hep dans edicem diye düşünüyorum.

Rüyayı anlattığımda C. ile gülmekten kırılıyoruz. Her dönem başı bu dönem hiç devamsızlık yapmiycam, bissürü kitap okuycam, her sabah yedide kalkıcam, kahvaltı yapıcam, yürüyüş yapıcam, günü gününe çalışıcam bla bla bla deriz biz. Rüyamda bile, hapse girmek üzereyken bile "bi şeyler yapmalıyım" telaşıyla doluyum:p
akıl fikir...

Friday 13 February 2009

The Private Life of a Cat - Maya Deren

Susan Sontag - On Self

"to write is to spend oneself, to gamble oneself"

*vertical sexuality as a paradigm
*identity as a weapon

"there is no stasis. to stand still is to fall away from the truth"
"truth rides the arrow of time"

"I want to be able to be alone, to find it nourishing - not just a waiting."
"Hippolyte says, blessed is the mind with something to occupy it other than its own dissatisfactions."


"Art=a way of getting in touch with one's own insanity."

"something is only neutral with respect to something else."
"any behavior could be thought as part of dancing."

"the only people who should interest themselves in an art(or several arts) are those who practice it - or have - or aspire to. The whole idea of an "audience" is wrong. The artist's audience is his peers."



for the full text, go to http://www.nytimes.com/2006/09/10/magazine/10sontag.html

Sunday 18 January 2009

I'm in the mood for Alan Parsons Project.


when you can't hear the rhyme
and you can't see the reason
why should the hope remain?
for a man will be tired
and his soul will grow weary
living his life in vain

and who are we to justify the right in all we do?
until we seek until we find ammonia avenue


listen also:
some other time, winding me up, damned if I do...

then pass on to Jon Anderson

Thursday 15 January 2009

linen and moonlight













ling çalışmaca. kitapta böyle yazıyor. sıcak bir yaz gecesi gotik mi gotik bi şatonun dolunayı gören ters u şeklindeki (woodplastic:p) bi penceresinin yıpranmış bordo keten perdelerini uçuşturan hoş bir esinti hayal ediyorum. her esintide şangırdayan zincirleme isim tamlamalarının sesi dalga seslerine karışıyor. sevgili çiçekli kültabağımızda sigarasını bastıra bastıra söndürüp zorganik çalışmaya devam ediyor.