Bir kadın varmış, çocuğu olmuyormuş. Gitmiş falcıya, benim çocuğum olmuyor, nasıl çocuğum olur, demiş. Falcı da ona "Altına nohutları koy," demiş, "kırk gün sonra çocuğun olur."
Kadın altına nohutları koymuş, kırk gün sonra kırk tane çocuğu olmuş. Kırk tane nohut koymuş çünkü.
Çocuklar büyüyedururken, kadın bir gün ekmek yapıyormuş. Çocuklar ekmekleri alıp alıp kaçıyormuş, alıp alıp kaçıyormuş.
Kadın da öfkeyle oklavayı bir atmış, kırkını birden vurmuş. Serilmişler yere, kalmışlar.
Bu sefer ağlamaya başlamış. "Oooy, vay ben bunları öldürdüüüm. Şimdi yaşasalardı tarladaki babalarına ekmek götürürlerdiii."
Oradan Mıtı çıkmış. "Anne, ben ölmedim kiii! Terliğin içine saklanmıştım!" demiş. Terliğin içinden çıkmış. "Ben götürürüm babama ekmeği." demiş.
Annesi, "Ama sen küçücüksün, nohut kadarsın oğlum," demiş. "Nasıl götüreceksin bu ekmekleri."
Mıtı "Olsun olsun, ben götürürüm, eşeğin kulağına bağla sen ekmeği, ben götürürüm," demiş.
Annesi eşeğin kulağına ekmeği bağlamış, Mıtı da eşeğe binmiş, gitmiş babasının yanına tarlaya, yemekleri vermiş.
Mıtı çok hareketli bir çocukmuş, çok yaramazmış, durmuyormuş. Babası yemeğini yerken tutturmuş "Ben yapacağım, çifti ben süreceğim, ver tarlayı ben süreyim öküzlerle..."
Babası, "Olmaz, oğlum." demiş. "Süremezsin. Sarı öküz sıçar, bokunun altında kalırsın. Kara öküz işer, sidiğinin altında kalırsın."
Mıtı, "Olsun baba, bırak süreyim, n'olur süreyim!" demiş. Tarlayı sürmeye başlamış. Sürerken gerçekten de öyle olmuş. Sarı öküz sıçmış, Mıtı bokun altında kalmış. Kara öküz işemiş, Mıtı sidiğin altında kalmış.
Öyle olunca bu sefer, "Baba" demiş, "Ben gideyim şuradaki derede yıkanayım." Babası da "Tamam, oğlum. Git, yıkan." demiş.
Mıtı derede yıkanmaya başlamış. Yıkanırken derenin kenarında bir elma ağacı görmüş. Ağacın dallarında çok güzel elmalar varmış. Çıkmış elmanın başına, elmaları koparıp koparıp yemeye başlamış. Birazını da tişörtünün içine doldurmuş. Oradan bir dev karısı gelmiş, "Oooo!" demiş. "Ne güzel elma yiyorsun, bana da bir elma atsana!" Mıtı da "Tamam" demiş. Dev karısına da elma atmış.
Dev karısına elmaları atıyormuş ama dev karısı "Ay yakalayamadım, ay bu da kaçtı" diyerek elmaların hiçbirini yakalayamıyormuş. "Sen elinle uzatsana!" demiş.
Mıtı elmayı eliyle uzattığı zaman eliyle beraber tutmuş yakalamış Mıtı'yı, tumanının (şalvarının) içine koymuş.
Öylece evine götürmüş. Kızına demiş ki "Kızım, ben Aladağ'dan dayılarını yemeğe çağırmaya gidiyorum. Sen bu Mıtı'yı pişir, yemek yap."
Dev karısı gittikten sonra kızı Mıtı'yı almaya gelmiş. Ama Mıtı da çok hareketliymiş ya, kaçmış elinden. Evin içinde Mıtı koşmuş, kız kovalamış, Mıtı koşmuş, kız kovalamış derken Mıtı kızı tencerenin içine düşürüvermiş. Tencerenin altı da yanıyormuş zaten, içinde su kaynıyormuş. Kız pişmeye başlamış. Mıtı dışarıya kaçmış. Kavak ağacının başına çıkmış.
Annesi misafirlerle birlikte geri dönmüş. "Kızıım, bak dayınlar geldi, neden kalkıp hoş geldin demiyorsun?" diye kızına seslenmiş. Cevap veren yok. Bir de bakmış ki tencerenin içinde kaynayan kendi kızı. "Vaah!" demiş. Çıkmış dışarıya, Mıtı'yı aramaya başlamış. Kavak ağacının tepesinde Mıtı'yı görmüş. "Şimdi ben onu yakalarım." demiş.
Ağaca çıkmaya çalışıyormuş ama bir türlü çıkamıyormuş. "Nasıl çıktın Mıtıııı?" demiş.
Mıtı da demiş ki "Değirmen taşlarını üst üste dizdim, öyle çıktım."
Dev karısı çok güçlü olduğu için değirmen taşlarını taşıyabiliyormuş. Koca taşları üst üste dizmiş, çıkmaya uğraşırken taşlar yıkılmış, dev karısı da altında kalmış.
Son gücüyle yine Mıtı'ya seslenmiş.
"Mıtııı, ben ölüyorum, gel de bağrımdaki çıkını çöz," demiş.
Mıtı inmiş ağaçtan, dev karısının bağrındaki çıkını çözmüş. Kurtlar, kuşlar, yılanlar, çıyanlar çıkmış çıkından. Ve ne kadar kötülük varsa hepsi dünyaya yayılmış.
***
Anneannemin anneme anlattığı bir masal. Anadolu'dan bir Pandora'nın Kutusu hikayesi.