Saturday 15 March 2008

uzun zamandır böyle kızıl bir günbatımı görmemiştim. akşehir'deyken, günbatımlarında ailecek yürüyüşe çıkardık, batıya doğru... o zaman gölün üstünde böyle kızıllıklar oluşurdu. dandik makinemle çekmeye çalışırdım; bir türlü gördüğüm ve hissettiğim güzellikte olmazdı resimler. bazen de hiç resim çekmeye falan çalışmazdım. dolu dolu yaşamaya, kızıllığı gözlerimden içime çekmeye çalışırdım. bunun daha sonra özleyebileceğim güzel bir an olduğunu bilirdim. bir de karanlık, tozlu yol vardı, eve dönüşlerde geçtiğimiz. yıldızlar ne parlak görünürlerdi. o zamanlar orion'u seçemezdim ben, babam gösterirdi ama hiç aklımda tutamazdım. çekirdek, antep fıstığı, kahramanmaraş dondurması yerdik. kahkaha atmak için bir sürü sebebimiz olurdu. hayaller kurardık. hayat bana hep iyi davranacak, ben de onu hep seveceğim sanırdım. bazen babam kolunu annemin omzuna atardı, mutlu olurdum.

şimdi sevdiğim, belki biraz yaşadığım, belki özlediğim, belki sadece istediğim şeylerden hayaller yapmaya devam edeceğim. geçecek. bu lüzumsuz buhran da geçip gidecek. hatta o kadar geçecek ki, buhranlar yaşayanlara falan bakıp güleceğim, neden kendilerini böyle hissettirdiklerine hiç anlam veremeyeceğim - tıpkı geçen yıl insanların evini, ailesini özlemesine anlam veremediğim gibi.

doluca kırmızı sek şarap ve damak çikolata.. elimizde bunlar var. mutlu olmaya yetmez mi?

No comments:

Post a Comment