ben koftiden de olsa dans etmeyi, her yanında kas ağrılarıyla gezmeyi seçmeden uzun zaman önceydi... bu gezegende bir öğrencinin başına gelebilecek en korkunç beden hocası da benim başıma gelmişti. gerçi ben de bir beden hocasının başına gelebilecek en korkunç öğrenciydim sanırım. baskette yapabildiğim en iyi şey dışarıya kaçan topları oyuna sokmaktı. veleybolda güzel servis kullanıyordum ama boyum uzun olmadığı için bana ancak arkalarda aşağı gelen topları yükseltme işi kalıyordu. bunu da ben pek sevmiyordum. bedeni beş düşürebilmek için okulun folklör takımına girme girişiminde bulunmuştum, ama orada da takımın çürük yumurtası olmayı başardığım için bedeni ancak üç düşürebilmiştim. evet, tam bir fenomendim. eminim benden önce kimsenin yapamadığı bir şeydi bu. folklörde olan herkesin beden eğitimi beş düşerdi ve salim hoca halk oyunlarına folklör denmesine çok kızardı. ayoğlanı ve bermende zeybeğini iyi oynuyordum ama emmilerin başını iyi yapamadığım için aylarca yedekte bekletildim. bi gün, eski folklörcülerden gizli gizli aldığım özel derslerin sonucunda, birden emmilerin olayını kaptım ve dans kariyerimde aydınlık bir yol açılacak artık sandım. bu kez de ailem turnuvalara göndermedi. hep amatör kaldım. hep yedek kaldım.
neyse.. böyle acı dolu bir dans hayatım var işte... o zamanlar bilemezdim.. yıllar sonra şansımı bandoda deneyecek, yağmur altında mavi beyaz kıyafetler içinde bir nevî "gümbür gümbür" klibi çekecek, çok sonraları da çağdaş dansa yuvarlanacaktım...
ekonomiye yine girmedik. beşiktaş'a gittik. bir yerden ucuza siyah tüller buldum, onları aldım getirdim, yatağıma taktım. içeriden de sarı ışığımı yakınca güzel bir atmosfer oluşacak gece. belki yatağımın üstünü iyice toplar ders bile çalışırım.
yazacam daha. şimdi ptt'ye ve etimolojiye gideyim.
Monday, 17 March 2008
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment