sevgili godot,
sayende beklemek konusunda öyle kalifiye bir eleman oldum ki dünyadaki bütün beklemeli işleri bana veriyorlar. üstelik en zor türden bekleyişler bunlar. asla bekleyişin nesnesiyle iletişim kurulamaz, beklenen ne zaman gelecek asla bilinmez.. gelmeme ihtimali vardır ama asla bu ihtimal üzerinde durulmaz ya da bu ihtimale göre hareket edilemez. bekleme muhiti terk edilemez. hatta bazen beklenenin neye benzediği bile bilinmez. sadece beklenir.
sanırım okuldan sonra tam zamanlı bekleyici olarak atılacağım hayata. belki de tecrübelerimi akademik ortamda da değerlendirmeliyim. beklebilim diye bir bölüm açılsa mesela, ya da bekleme mühendisliği... hiç beklemek üzerine bir teori var mı ki? ya da ciddi ciddi sadece beklemeyi anlatan bir kitap?
bugün de sabahın köründe kalkıp beklemeye gittim. hayat ne garip sırf beklemek için erken kalkıp saatlerce yol almak falan... yaacov'u, lior'u ve lynn'i bekledim. tel aviv'den geliyorlardı. ilk yirmi dakika kolay geçti. sadece biraz üşüdüm. yirmi beşinci dakikada kendi kendime, bak boşuna telaş yapmışsın işte, hiç de geç kalmamışsın, geç kalsan da bir şey olmayacakmış, dedim. yarım saatin sonunda bir sıcak çikolata içmek istedim ve sıcak çikolata almakla geçirdiğim süre boyunca dönüp dönüp havaş otobüsü geliyor mu diye bakmaktan boynum uzadı. bir saatin sonunda sıcak çikolatanın tadı ağzımdan silinmeye başladı, biraz da ayakta durmaktan bacaklarım yorulmuştu. ama artık güneş biraz yükseldiğinden pek üşümüyordum. bir buçuk saatin sonunda sağa sola mesaj atarak bir sürü kontör harcamıştım, mp3çalarımdaki müzüklerden bıkmıştım ve daha bunun ne kadar süreceğini merak ediyordum. bir beş dakika daha.. başlarına bir şey mi geldi? on dakika... düşünmekten beynim yoruldu. iki saatin sonunda kafamdan bir tahta daha eksilmişti. dansı ve galataperform'u o anda toptan bırakmayı ve hayatımda yeni bir sayfa(!) açmayı ciddi olarak ilk kez o saatlerin sonunda düşündüm. tam ağlamaya başlamıştım ki telefon çaldı. gelmişlerdi. koştum.
onlar geldikten sonra her şey öyle güzel oldu ki... bi taksiye atlayıp galata'ya gittik. çok pozitif insanlardı. simit, karper peynir, piç domates falan aldım onlara. yaacov bana kibbutz'lardan bahsetti. lior kumaşlarla, giysilerle ilgili bişiler yapıyormuş, giysilerime hayran kaldı, ceketimi eline alıp dakikalarca inceledi, diğerlerine de gösterdi. içeride de carol'un provası vardı. onlara çay da doldurdum. çok mutlu oldular. bütün iyi duyguları abarttılar. bol kahkaha terapisi, her şey yolundaymış yanılsaması... cumartesi benim de mini bir performansım olacak..
sen de gelsen, her şey çok güzel olacak godot,
bekliyorum.
Thursday, 27 March 2008
bekleyici geldi hanııımm...
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
lütfen bekleme dili ve edebiyatı da olsun.
ReplyDeletebil bakalım ben kimim.
aa, en önemli ve en eğlenceli bölümü unutmuşum... gel sen de bölüm başkanı ol hatta:p
ReplyDeletehakkatten, düşündüm de bulamadım. kimsin?
ReplyDeleteah ezgim ne guzel yazmissin. Ben de bir kucuk prens beklemekteyim. yalniz bunun icin ucagimi issiz bir yere bilierek dusurmem lazim.
ReplyDeletebir gun belki.
delirirsem cok feci..
sen kendine iyi bak olur mu?
operim
oo,nilcim seni buralarda görmek ne güzel:)
ReplyDeleteallahın boşverdiği ispanyalara gittin de uçağını ıssız bi yere bilerek düşürmüş olmadın mıydı? yok yavrum, sana da prens beğendiremiyoruz:p n'olacak bizim bu halimiz bilmem.. neyse ama..
hem ben seni deli de severim,
öperim.
beklemek hakkında düşünen tek insan değilsin. ben çok düşündüm. kelimenin kökenine falan indim (köken falan demişken kelime kökü işte, bek.) bek kökünüde incelersek şöyle bir sonuca varıyorum. sigortamı desem başka bişey mi.. en iyisi örnekle açıklamak. bir kale düşün. saldırıya uğruyor. avlusu fethedilmiş düşman içeri ilerliyor. ama kralı koruyacak muhafızlar var yanında. işte bu muhafızlar son adamdır ve işleri güçleri krala ya bişey olursa diye beklemektir. bir nevi sigorta görevi görüyolar.buradaki bek anlamında o muhafızları canlandırabildim gözümde. kralın burda bi önemi yok. bekleyen ve beklenen var. beklenen kralın kellesinin düşeceği an, bekleyen muhafız. ama kral napıyor? cebinden tam otomatik ak-47 yi, nam-ı diğer keleş-kalaşnikof. işte bu da beklenmedik. bekliyor muydun? hayır. süper!
ReplyDeleteah, kral cebinden çıkarıyor tabi silahı. düşman afallıyor. muhafız afallıyor. kral daha çok afallıyor. bir kralın minimum birikimle tetiğe basması gerektiğini anlayabilmesi gerekir, afallaması beklenemez.
ReplyDeletebekleyen, beklenen, beklenmeyen var şimdi elimizde. son bir tane daha var. ama yazarsam ihanet etmiş gibi olacağım kendisine: beklenemeyen. aslında bilinemeyen.
ah olasılık teorilerine girmek üzereyim, çıkmak en güzeli.
hmm, evet evet. böyle bir yorum da hiç beklemiyordum mesela. bekleyemiyor muydum yoksa? ya da hep bekliyor muydum. yihu. olasılık teorilerine girmek üzereyim, çıkmak en güzeli.
ReplyDelete