bir dükkan var bildiğim... sadece rüyalarımda gidebildiğim bir köşebaşında bu dükkan. çocukluğumdan beri var orası. biraz pahalıdır fiyatları ama hep çok ilginç şeyler satılır orada. genelde girerim, her şeye bakar bir şey alamadan çıkarım. uzun zamandır gitmemiştim oraya, yolunu bile unutmuştum. dün gece bir sürü karmakarışık rüyanın arasında oraya da girdim. mıknatıs kapaklı kalemler vardı, ilk onlara baktım, sonra elime bir sürü şey alıp bıraktım. bir yandan dükkan sahiplerinin konuşmalarını dinliyordum. zor durumdalarmış, neredeyse dükkanı kapatmak zorunda kalıyorlarmış... bu kez kesin bir şeyler almalıyım diye daha bir dikkatli bakıyorum etrafıma. biri yanıma gelip, ben sizin paranızı neye vereceğinizi biliyorum, diyor. rafların arasında ilerliyoruz, sağda duvarda asılı bir şeyler var... kulaklıklar, raketler... oradan renkli poi'lar çıkarıyor. çok seviniyorum, aaa! gerçekten de! diyorum. beni boş bir odaya alıyorlar, oradaki bir görevli bana bir derste poi çevirmeyi öğretiyor. çok güzel bir his:p
rüyanın bir bölümünde de ceyda'yla ev bakıyoruz. hisarüstü'nde mi beşiktaş'ta mı emin değilim. biçimsiz, bakımsız odalar.. eski bir mutfak... olsun, fark etmez. son girdiğim odayı hemen benimsiyorum. pencereden gökyüzü görünüyor, yerde üç tane yolluk serili, kırmızılı... bizim eski yolluklardan. bir de köşede dikdörtgen şeklinde yapay çim var. eskiden çocuk odasıymış burası herhalde diyorum.
uyandığımda finnegans wake okumaya çalışarak depresyona girme fikri çok uzak geliyor artık. jonahtan culler'ı da rafa kaldırıp douglas adams'ı çıkarıyorum. artık sevgili D40x'im bir pişmanlık kaynağı değil. hiçbir şey değil.
Wednesday, 18 June 2008
Labels:
öyle oldu böyle oldu
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
yaşasın 42
ReplyDeleteyaşa!
ReplyDelete