Saturday, 23 June 2012

cumartesi

eminönünde kardeşlerimi bekliyorum. sırf zaman geçirmek için yaşlı bir adamla konuştum, balık ekmek yedim, bir sürü su içtim. turşu suyu bile... lahanalarından birazını yedim, salatalıkları bıraktım, çok yumuşaklardı. limonatalarda gözüm kaldı. biraz ayakta durdum, sonra tahta kanepelerde yer buldum. çok uzun süredir bekliyorum. yolda çişimin gelmesinden ve çocuklar geldiğinde bir türlü modumu bulamayıp sıkıcı bi abla olmaktan korkarak bekliyorum. hangisi daha kötü diye düşünüyorum, bilemiyorum. birkaç gün önce çok neşeli ve yaratıcı biriydim. ağzımdan çıkan her söz güldürüklüydü. birlikte çok eğlenilebilecek biriydim. ama kardeşlerimi beklediğim bu gün, kendimi miflon terlik gibi hissediyorum. daha erken saatlerde pek tanımadığım biriyle oturdum bir bahçede. müzik konuştuk. daha doğrusu o, sevdiğimi söylediğim grubun bütün albümlerini ve şarkılarını saydı makine gibi. yıllarını bile söyledi. biranın tadı güzel geldi ama muhabbette iş yoktu. ses vardı, görüntü yoktu. su vardı, ekmek yoktu. oradan kaçtım, dans atölyesine gittim. herkes parendeler atarak uçuyordu. biraz ben de uçmayı denedim. biralar karnımda çalkalandı. ayağımın baş parmağı ağrıdı ve hareketleri aklımda tutamadım. dersin çoğunu kenardan izledim. çıkınca da yorgunum demedim, bütün yolu yürüdüm. güneşin altında köprüyü, havada boğulan balıkları geçip buraya geldim. keşke bir yerde durup tuvalete girseydim. kesin otobüste çişim gelecek.

No comments:

Post a Comment