Monday, 26 May 2008

mayıs

yolda yürümek çok zor. hep bir yerlere ulaşmaya çalışan gürültücü insanlar, araçlar var yollarda. kimi duruyor, kimi gidiyor, kimi dönüyor. birden yine kendimi güçsüz hissediyorum. kafam karışmış, ne yapacağımı bilemez haldeyim. kulaklarım uğulduyor. sessiz bir yardım çağrısı gönderiyorum - yalnızca bir kişi duyabilsin diye. duyuyor. beni kurtarıyor. beni oradan uzaklara götürüyor. artık korkmuyorum. dut ağaçlarının altından geçiyoruz. kaldırımlarda ezilmiş dutlar.. güneş asfaltı bile eritecek neredeyse, öyle bir sıcak var. tam otobüse binecekken ayağıma sakız yapışıyor. gülüyoruz.

gidiyor. işte arkası dönük, yürüdükçe aramızdaki mesafe artıyor. artık ona dokunamam. peki şimdi ne yapacağım? kim bilir, belki de kitap okurum. çantamdan peynirle dizüstünün arasına sıkışıp kalmış pavese'yi çıkarıyorum. daha birkaç saat önce bu kitabın otuz santimetre kadar üstünde mutlu uyanmıştım, diye düşünüyorum. satır aralarında onu arayarak okumaya başlıyorum. yolculuk kırk beş sayfa sürüyor. ikimizin arasındaki mesafe kırk beş sayfa.

Saturday, 24 May 2008

I hate it when even my own choices end up dominating me.
and this is part of why...

Thursday, 22 May 2008

high hopes

her gün metronun yürüyen merdivenlerini ikişer ikişer koştuğuma bakmamalı, yorgunum ben. yok, hayır. mutsuz değilim. gayet mutlu bir yorgunum ama beni mutlu edenler ve beni yoranlar apayrı şeyler.

bugün uyumak istediğim saatlerde fransızcacı son iki derse gitmedim diye ağzıma sıçmaktaydı; sevgiliyle olmak istediğim saatlerde kafama birkaç latince kök daha sokmaya çalışmakla meşguldüm; dans etmek istediğim saatlerde o kafama sokmaya çalıştığım latince kökleri geri çıkarıp bir kağıttaki boşlukları doldurmak zorundaydım; oturup film izlemek, kitap okumak falan istediğim saatlerde uzaklarda bir apartmanın tepesinde biri beşe biri yediye giden iki çocuğun özel derste başlarını masaya koyup uyumalarını engellemeye çalışıyordum.

şu okul intiharda birinciymiş mesela. bölümümdeki insanların çoğunluğu psikolojik sorunlar yaşıyormuş ve bunun farkındaymış. azınlığı da psikolojik sorunlar yaşıyormuş ama bunun farkında değilmiş. bölümümdeki insanlardan biri dört kere yok olmayı denemiş. kimse fark etmemiş. ben de birkaç kere var olmayı denedim. ikimiz de başaramamışız galiba. halbuki okuduğumuz müthiş(!) okula bakılırsa genel olarak bayağı da başarılı insanlarız. okullarımızın birincisiyiz, dönemimizin en aşmış kırk dilcisiyiz. süperiz.

.......looking beyond the embers of bridges glowing behind usto a glimpse of how green it was on the other side steps taken forwards but sleepwalking back again dragged by the force of some inner tide at a higher altitude with flag unfurled we reached the dizzy heights of that dreamed of world encumbered forever by desire and ambition there's a hunger still unsatisfied our weary eyes still stray to the horizon though down this road we've been so many times the grass was greener the light was brighter the taste was sweeter the nights of wonder with friends surrounded the dawn mist glowing the water flowing the endless river forever and ever........

Monday, 19 May 2008

la pleine lune

yirmi sekiz günde bir


dolunayın şavkı hiçbir yere ulaşmayan merdivene vurur.

Sunday, 11 May 2008

göl saatleri



böyle bir yer gerçekten var. teşvikiye'de, burnumuzun dibinde. ve bu göl haziranda kuruyormuş.
telefon bahanesiyle yalova'ya gitmişken göle de götürüldüm. bir sürü fotograf çektim. çok mutlu oldum.